Türkiye Personel Partisi(TİP) Genel Lideri Erkan Baş, T24’ten Cansu Çamlıbel’e röportaj verdi. Ahmek Şık’ın bir gence söylediği “Kürt faşistlerle uğraşamam” kelamlarının sorulduğu Baş, “Ahmet Şık’ın Türkiye’de kontrgerilla cinayetlerine ait çalışmalarına, HDP’den adaylığına baktığınızda kendisini Türkiye’de barış uğraşına adamış değerli isimlerden biri. Böylesine bir tarih ortada dururken bir saklı çekimde söylenmiş bir laf. Önü yok, ardı yok.” diye konuştu.
TİP’in Kürt hareketiyle bağına dair konuşan Baş, “TİP Kürt sorunu açısından kendisini en fazla şurada sorumlu görüyor; Türkiye’nin batısına yayılan bir şovenizm var, bir Kürt düşmanlığı var, iktidarın beslediği bir ırkçı anlayış var. Biz bunu kırmak istiyoruz. Biz barışın Türkçe sesi olmak istiyoruz.” sözlerini kullandı.
Erkan Baş röportajın o kısmında şunları söyledi:
“TÜRK VE KÜRT İŞÇİLERİN BİRLİĞİ FİKRİNİ ZEDELEMEK İSTEYEN ODAKLARA YARIYOR”
HDP içinde siyaset yapmış ve bunun için bedel ödemiş Ahmet Şık sokakta bir gencin yorumu üzerine “Kürt faşistlerle uğraşamam” diyor. Bunun şöyle algılanması doğal olmaz mı; “Bunu orada siyaset yapmış birisi olarak bunu söylüyorsa demek ki var bir bildiği. Demek ki sahiden HDP içinde demokrat bir duruş yok.”
Bir sefer bakın orada söz edilen görüşlerle ilgili hem Ahmet açıklamasını yaptı hem de biz parti olarak yaptık. Bizim HDP’ye ait bu türlü bir kıymetlendirmemiz yok.
Üzüldünüz mü?
Tabii ki çok üzüldüm. Bir sefer orada bir zımnî çekim olduğu gerçeğini bir kenara koymamak lazım. Bir örnek vereyim; benim bir kızım bir oğlum var, ikisi için de canımı veririm lakin konutta o denli bir an olabilir ki meskende sesimi yükseltebilirim, canımdan çok sevdiğim çocuğuma öfkeyle bağırabilirim. Siz o anı kameraya çekseniz üzerine “Bak Erkan Baş kızına daima bağırıyor” diye düşünebilirsiniz. Bu benim kızımı sevmediğim manasına gelmiyor. Ahmet ya da ben siyasi görüşlerini gizleyen beşerler değiliz ki. Siyaset bunun için yapılır aslında. Fakat siyasi görüş öbür şeydir, sizin anlık olarak bir diyalog sırasında kurduğunuz cümle diğer bir şeydir. Bir de bu saklı çekilmiş ve muhakkak ki servis edilmiş bir şey. Bence bu Türkiye’deki Türk ve Kürt işçilerin birliği fikrini zedelemek isteyen odakların işine yaradığı fikrini hiç aklımızdan çıkartmamız lazım. Bütün bu tartışma sürecinde samimi tenkitlerin hepsinin başımız üzerinde yeri var. Lakin buradan yola çıkarak Türkiye sosyalist hareketiyle Kürt hareketi ortasındaki alakalara hasar vermek, bunu bozmak isteyen yaklaşımlara karşı dikkatli davranmak durumundayız.
HDP’li arkadaşların bize dönük, bizim onlara dönük tenkitlerimiz olur. Ancak bunların söz edileceği yerler ve tabir ediliş biçimleri son derece kıymetlidir. Mesela Gültan Hanım bana cezaevinden bir mektup yazdı. Tartışmak istiyorum bunu ancak bunu tartışabilmemin ön şartı Gültan Hanım’ın özgürlüğü. Cezaevindeki bir beşerle ben nasıl tartışabilirim ki? Binlerce siyasetçisi cezaevinde olan, daima iktidarın baskısı altında olan bir siyasi hareketle nasıl tartışmaya girebilirsiniz? Bu gerçek bir şey değil. Ama şu olur; dostlarımızla kendi ortamızda fikirlerimizi paylaşırız karşılıklı.
“AHMET ŞIK KENDİSİNİ BARIŞ ÇABASIN ADAMIŞ BİR İSİM”
Dostlarınızdan olmasının beklenebileceği isimlerden birisi de mesela Sırrı Süreyya Başkan değil mi? Ahmet’in o imajdaki tabirleri için “hastalıklı bir bakış açısı” dedi. Dahası hem partiden hem Ahmet’in kendisinden gelen özrün kâfi olup olmadığının tartışmalı olduğunu da ekledi.
Tam bunu kastediyorum. Bakın o görüntünün yayınlandığı günün bir gün öncesinde yaklaşık 8,5 saat Babala TV çekimlerinde Ahmet ile beraberdik. Program boyunca tekraren kere -programın formatı o denli olduğu için- bizden HDP’ye dönük makûs kelam söylememiz için zorladılar bizi. Sekiz buçuk saat! Bir tane HDP için makûs bir kelam söylesek muvaffakiyete ulaşmış olacaktı o programa katılanların oradaki varlıkları. Biz bunu söylemedik, söylemeyeceğiz.
Bakın Türkiye Personel Partisi 1971’de “Kürt halkı vardır” dediği için kapatılmış bir parti. Ahmet Şık’ın Türkiye’de kontrgerilla cinayetlerine ait çalışmalarına, HDP’den adaylığına baktığınızda kendisini Türkiye’de barış çabasına adamış değerli isimlerden biri. Böylesine bir tarih ortada dururken bir bilinmeyen çekimde söylenmiş bir laf. Önü yok, gerisi yok, ne dendiği belirli değil. Bu türlü kolay insan harcamamalıyız. Orada söylenen cümleleri belirli ki bir dostuyla yaptığı – ki o da gözden kaçtı orada konuştuğu kişi Ahmet’in daha evvel HDP’den tanıdığı bir arkadaş- bir dertleşme hali. “Kürtler faşisttir” falan demiyor Ahmet. Kendisine dönük tenkitlerde haklılık hissesi olanları ayırıyor fakat düşmanca tenkitler için bu türlü bir laf kullanıyor. Bence çok büyütmemekte yarar var. Ayrışmak dünyanın en kolay şeyidir fakat dostluk efor ister.
“TİP KENDİNİ EN FAZLA, IRKÇI ANLAYIŞI KIRMA KONUSUNDA SORUMLU GÖRÜYOR”
Ahmet’in o tenkidinde şöyle bir sitem yok muydu; Emek ve Özgürlük İttifakı’nın hükümran yapısı HDP ve o hâkim yapı kendinden küçük yapıların nefes alanını daraltıyor.
Samimiyetle söyleyeyim, Ahmet’e bunu sormadım bile. Zira ben Ahmet’in bu ülkede yaşayan her yurttaşın eşit yurttaş olarak görülmesi konusundaki uğraşını biliyorum. Bu eşitsizliğe en fazla maruz kalanlar Kürtler, Aleviler olduğu için onların gıyabındaki hassaslıklarını da biliyorum. Lakin her topluluğun içinde o topluluğa yakışmayan davranışlarda bulunan beşerler olabilir ve bunların davranışını da o toplumun tümüne mal etmemek gerekir. Sahiden kendisine sormadım fakat bana sorarsanız kastettiği şey odur. Ben Boşnak’ım, Boşnaklar içinde birisi berbat bir şey yaptığında diğeri söylemeden ben onu eleştirip o davranışı engellemeyelim.
TİP Kürt sorunu açısından kendisini en fazla şurada sorumlu görüyor; Türkiye’nin batısına yayılan bir şovenizm var, bir Kürt düşmanlığı var, iktidarın beslediği bir ırkçı anlayış var. Biz bunu kırmak istiyoruz. Biz barışın Türkçe sesi olmak istiyoruz. Kürt halkındaki büyük barış iradesine batıdan el uzatma gayreti içindeyiz. Temel misyonumuz bu bizim.